Bu makale, çocuğunu öldüren bir kadının hapishanedeki takip sürecinden başlayarak çocuk katli konusunu incelemeyi hedeflemektedir. Birincil nesnenin etkisi altında kalan eski deneyimlerin izlerine, bu bağın dinamiklerinin nasıl eşlik ettiği üzerine düşüneceğiz. Genellikle bu eylem, aşırı ıstırap olarak tarif edebileceğimiz bir anı temsil eder ve iyi şekilde düzenlenmiş bir hayatın parçası olmaz, kendi başına tanımlanmaz ya da üzerine düşünülmez. Bu hastalar sosyal ve kültürel olarak ayrıcalıklı bir geçmişten gelmektedir ve adli hükümleri bulunmamaktadır. Bu makale, çocukla birincil ilişkinin yeniden bozulmasına yol açan dönüşümdeki bir eksiklik olarak beliren kopukluk işaretlerini ve öznelliğin bozulmasını gösteren iki projektif testin (Rorschach ve TAT) uygulanması ile klinik görüşmenin farklı aşamalarının izini sürmektedir. Bu annenin projektif malzemeye dayanarak yürütülen klinik takibi çocuğa yapılan yatırımın kendilik-onarımının bir parçası olduğunu göstermektedir. Çocukla oluşan bağ fazlasıyla yüceltilmişse, acı dolu hayal kırıklığının üzerini örter ve böylece bir uyarı olmamaktadır. Bu bağda uzlaşım sağlandığı andan itibaren özne, ölçülemez derecedeki libidinal güçsüzlük hissini uyandıran travmatik yaşantının tutsağı olur. Bu travma, libidinal nesne yani çocuğun katli tarafından ortaya dökülen eylemde ön görülür ve gerçekleştirilir.